20 Temmuz 2020 Pazartesi

Kant Notları - 1 (Luc Ferry Ders Notları)

Bu yazı, Luc Ferry'nin Kant derslerinin birincisinden çıkardığım notlara dayanıyor. Yazıda genel olarak Kant'ın üç eleştirisinin (Saf Aklın Eleştirisi, Pratik Aklın Eleştirisi, Yargı Yetisinin Eleştirisi) felsefe tarihinde nasıl bir kopuşa denk geldiği anlatılıyor. İyi okumalar.

Kant’ın felsefesini, düşünce tarihi içindeki yerinde yerleştirmediğimizde söylediklerini anlayabilmemiz çok güç. Örneğin “Sentetik apriori bilgi mümkün müdür?” sorusunu neden sorduğunu bilmemiz gerekir.

Kant’ı, 17. yüzyıla damgasını vuran Bilimsel Devrim sonrasına yerleştirmek gerekir. Galilei (Dünya yerine Güneş merkezli sistem). Newton (ilk modern fizikçi). Descartes. İki anlamda kopuş:

1) Antik Yunanların (Platon, Aristoteles, Stoacılar) Kozmos anlayışından kopuş. Onlara göre evren düzenlidir, mükemmeldir, uyum içindedir. Her şey yerli yerindedir ve kendi görevini yerine getirir (vücudun organları gibi). Modern bilim bu anlayışı yıktı: Evren mükemmel, kapalı ve uyumla işleyen bir sistem değil; sonsuz, başı sonu olmayan bir yer. 17. yüzyılda modern fiziğin bu buluşu insanları sarstı. Düzenli evren anlayışı yıkıldı, anlamı evrende/Kozmosta arama anlamsız hâle geldi. Her şey parçalandı, göreli hâle geldi, mutlak referans ortadan kalktı.

2) Hıristiyanlık anlayışından kopuş (eleştirel bakış ve otorite argümanlarının reddi). Galilei “Yine de dönüyor” diyor. Otorite argümanının reddi ve eleştirel bakış. Kilise’nin “Dünya 4000 küsür yıldır var” sözünü sorguluyor ve cevabını kendisi rasyonel bir biçimde arıyor. Descartes’ın “radikal şüphesi”. Yani her şeyden (Kilise'den, önyargılarımdan, tüm fikirlerimden vs.) şüphe edersem neyi kesin olarak bilebilirim?

Yani Bilim Devrimi hem Antik Yunan hem de o dönemin Hıristiyanlık anlayışına karşıydı (Kilise bugün kendini revize etti).


Immanuel Kant (1724-1804)
Immanuel Kant (1724-1804)

Kant’ı anlayabilmek için Antik Yunan Kozmos anlayışından nasıl koptuğunu anlamak gerek:

Batı felsefesi Antik Yunan’da doğdu. Mitolojinin laikleşmesi ile mümkün oldu. İki temel düşüncesi: 1) İyi bir ölümlü yaşam, başarısız sonsuz bir yaşamdan iyidir. 2) İyi bir yaşam, Kozmos’un düzenine uygun biçimde yaşanmış bir yaşamdır.

Odysseus’un hikâyesi buna bir örnek. Truva Savaşı sonrası İthaka’ya evine dönmeye çalışıyor. Kalipso’nun adasındayken Kalipso ona sonsuz yaşam ve sonsuz gençlik vaat ediyor, ama Odysseus ölümlülüğü tercih edip evine dönmek istiyor. Kozmos’taki doğal yeri İthaka olduğuna göre oraya dönmesi gerek.

Antik Yunan’da üç amaç (ve Kant'ın üç eleştirisi ile bunlardan kopuşu):

1) Kozmos’un mükemmel uyumunu görmek (theoria, “theion orao” yani “İlahi olanı görüyorum”). Kant’ın kopuşu Saf Aklın Eleştirisi (1780) ile. Bilimsel Devrim mükemmel Kozmos anlayışını yıktığına göre artık bilimsel çalışmalar evrenin bu ilahi uyumunu keşfetmek için yapılamaz. Kant’ın anlayışına göre, mesele artık keşfetmek değil. Evrende kaos olduğuna göre bilimin amacı bu kaosa dışarıdan bir düzen getirebilmek. Bilimsel eylem artık evrenin gizli düzenini açığa çıkartmak için değil, kaos içindeki fenomenleri birbirine bağlamak için yapılabilir. Örnek: Tavşanların kanındaki şeker nereden geliyor? Deney yaparak iki tavşan grubu oluşturuyorsunuz, bir gruba havuç veriyorsunuz, diğerine vermiyorsunuz, böylece şeker havuçtan mı kaynaklanıyor onu görüyorsunuz. Hipotez yanlışlanırsa başka faktörleri aynı deneysel yöntemlerle deniyorsunuz. Böylece şekerin nereden geldiğini anlamak için (sebep sonuç ilişkisi kurmak için) deney yapıyorsunuz. Bilim, sebep ve sonuç arasında bir bağ kurma (sentez) eylemi hâline geliyor. Saf Aklın Eleştirisi’ndeki sentetik apriori bilginin nasıl mümkün olduğu sorusu da tam olarak bununla ilgili. Yani deney yoluyla sebep ve sonuç ilişkisini nasıl kurabilirim, sebep ve sonucu nasıl birbirine bağlayabilirim? Bilim bir vizyon değil, praksis.

Bu kitaptaki ikinci devrimci düşünce (özellikle klasik Hıristiyanlık’tan kopuş). Kant’a kadar insan-Tanrı, sonlu sonsuz, göreli-mutlak ilişkileri klasik Hıristiyanlar ve Descartes’çılar tarafından şöyle ele alınıyordu: Önce mutlak, sonsuz Tanrı’dan yola çıkıyoruz ve eksik olan insana varıyoruz. Zaman ve mekanla sınırlı olmayan Tanrı anlayışı. İnsan ise ölümlü, zaman ve mekanla sınırlı, her şeyi bilmiyor. Kant ise Tanrı’dan yola çıkmak yerine insandan yola çıktı, insandan yola çıkıp Tanrı’yı düşündü. İnsan olarak biz sınırlı varlıklarız: zamanla sınırlıyız, mekanla sınırlıyız. Eğer bildiğimiz her şey bu sonlu deneyimle malulse, insan aklındaki sonsuz Tanrı fikri yalnızca sınırlı insanın aklındaki bir fikirdir. İnsanın sınırlı deneyiminden yola çıkarak bu fikri kanıtlamak mümkün olmadığına göre, bu felsefenin alanı değildir. Zihinde zorunlu bir kavrama sahip olmak, onun var olmasını gerektirmez. Tanrı’nın varlığını kanıtlayan ontolojik argümana karşı, Tanrı’yı bir inanç meselesi yapmak istiyor. Kant’ın kendisi de inançlı.

2) Antik Yunanların amacı bu mükemmel uyumda kendi yerini bulmak, ne yapacağını bilmek (etik). Kant’ın kopuşu Pratik Aklın Eleştirisi (1788) ile. Eğer mükemmel Kozmos diye bir şey yoksa, kendi yerini orada bulmak ve onunla uyumlu olarak yaşamak da artık anlamsız. Demek ki ahlak, dünyanın düzenine uygun yaşamaktan ibaret olamaz. Antik Yunan’da her şeyin amacı doğada belli. Kant ise Bilimsel Devrim sonrasında dünyada bir düzen olmadığının anlaşıldığını düşünüyor. Artık ahlakta doğayı taklit etmek mümkün değil, doğa bize ahlak standartları sağlamıyor. Doğa dediğimiz şey, egoist eğilimleri gösteriyor yalnızca. Hatta tam tersi, ahlaklı olmak için doğal olan ile savaşmak gerekecek. 

“Benim özgürlüğüm başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter” anlayışı. Artık doğa ya da evrenle uyum içinde olmak değil, insanlığın kendi arasında kurduğu yapay anlaşma ile birbiriyle uyum içinde olması. İnsan hakları ve demokrasi. Öznelerarası bir anlaşma ile doğadaki vahşi eğilimlerden vazgeçmek.

3) Antik Yunanlar'ın üçüncü amacı Kozmos’ta kendi yerimizi bulduğumuzda, geçmiş nostaljisine ve gelecek kaygısına kapılmadan şimdiki zamanda yaşayacak bilgeliğe ulaşmak. Dünyayı olduğu biçimiyle sevmek. Bu şekilde ölüm korkusunu aşmak. Bu kurtuluş öğretisi de Bilimsel Devrim’in mükemmel Kozmos anlayışını yıkması ile anlamsızlaşacak. Yargı Yetisinin Eleştirisi (1790) temelde estetik ile ilgili olsa da aynı zamanda kurtuluş öğretisi ile de ilgili. Antik Yunan’da sanat, bir mikrokozmos olarak anlaşılıyor. Yani Kozmos’taki mükemmel uyumu sanat yapıtında gösteriyorsunuz. Heykelde mesela mükemmel ölçüler ve uyum. 

Eğer mükemmel Kozmos anlayışı ortadan kaybolursa sanat anlayışı da değişmeli. Kant’ta bunun cevabı modern hümanizm. Artık sanat eseri küçük bir Kozmos taklidi olmayacak, insanın hoşuna giden şey olacak (bu da öznel bir estetik tanımı). Yani güzel olan nesnel bir evren anlayışına uyumla değil, öznel bir hoşa gitme kriteriyle belirlenecek. Güzelin ölçüsü evrende değil, artık insanın içinde.

2 yorum:

  1. Kant, bizim, şeyleri onlara ilişkin algimizdan bağımsız şekilde bilemiyecegimize ve ampirik olarak gözlenen dünyanı anlarken aklımızın sınırlarının farkında olmamız gerektiğine inanıyordu.

    YanıtlaSil